Planlı
Savaşlar ve Silah Ekonomisi
ali güneş
gunesali1@gmail.com
“Bir
zamanlar silahlar savaşmak [savaşı sona erdirmek, savunma amaçlı] için
üretilirdi, şimdi ise savaşlar silah satmak için üretiliyor.”
Arundhati Roy
Hintli yazar Arundhati
Roy, yukardaki sözleriyle içinde yaşadığımız dünyada herkesi derinden üzen bir
gerçeği hepimizin bilgisine sunuyor: Çatışmanın, savaşın son çare olmaktan
çıkıp kazançlı ticari bir sektöre dönüşmesi. Bu sözler sadece bir ifade olmayıp,
aynı zamanda küresel çıkarların, kâr amacının ve aç gözlülüğün çoğu zaman insan
hayatının önüne nasıl geçtiğini, jeopolitik istikrarı nasıl bozduğunu ve ne
hazindir ki bu durumun küresel sistemin bir normal durumu, bir gerçeği haline
geldiğinin acı bir göstergesidir.
Bu sistemin
merkezinde, varlıklarını çatışmanın devam etmesine veya varlıkları sürekli
tehdit altında hisseden devasa silah üreticileri ve şirketler yer almaktadır. Bu
kuruluşlar, genellikle önemli devlet desteği ve güçlü lobi faaliyetleriyle
hareket ederler. Onlar, barışın getirdiği faydalarla değil, savaştan elde
edilen kazançlar ile varlıklarını sürdürmeyi ilke edinirler. Bu nedenle, araştırma
ve geliştirme bütçeleri astronomik boyutlarda olup, giderek daha karmaşık ve
yıkıcı silahlar üretme yoluna giderler. Teşvik çok açık: Onlar için barış
içindeki bir dünya, ürünlerinin modası geçmiş olduğu bir dünyadır. Bu sebeple,
sosyal refah veya diplomatik çözümler yerine askeri harcamaları destekleyen
politika kararlarını gizlice (ve bazen açıkça) etkileyerek, korku ve
güvensizlik ortamına aktif olarak katkıda bulunmaktadırlar. Pazarlama
stratejileri, genellikle tehditleri abartmayı, “ötekileri” şeytanlaştırmayı, hayalı
düşmanlar üretmeyi, sürekli olarak “güvenlik zafiyeti var” fikrini bilinç
altına işlemeyi ve kitleleri buna inandırmayı ve ironik bir şekilde barış getirilecek
söylemlerinin altında aslında savaşı tetikleyen “gizli veya açık, sahte
ikircikli” fikirleri ve yöntemleri teşvik etmeyi içermektedir. Ölümcül silahlardan
kâr elde etmenin ahlaki açıdan iflası, ulusal güvenlik, bölgesel barış, adil
dünya düzeni ve ekonomik katkı söylemleriyle zaman zaman örtbas edilmektedir.
Silah üreticileri
tamamlayan, silahların sınırlar ötesine, genellikle istikrarsız rejimlerin,
devlet dışı aktörlerin veya savaşan grupların eline geçmesini kolaylaştıran
aracılar olan silah tüccarları karanlık figürler olarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu
kişiler ve ağlar, uluslararası hukukun gri alanlarında, boşluklardan ve
yolsuzluk faaliyetlerinden yararlanarak gelişmektedirler. İş modelleri
istikrarsızlığa ve belirsizliğe dayanır; bir bölge ne kadar kaotik olursa,
yasadışı mallara olan talep de o kadar yüksek olur. İnsan maliyetine kayıtsız
kalırlar, sadece işlem ve komisyonlara önem verirler. Genellikle bu satıcılar
tarafından kolaylaştırılan hafif silahların ve küçük silahların yaygınlaşması,
uzun süren çatışmaları körüklüyor, suç örgütlerini güçlendiriyor ve tüm
bölgeleri istikrarsızlaştırarak kırılması inanılmaz derecede zor şiddet döngüleri
yaratmaktadır. Operasyonları, uluslararası silahsızlanma ve barış inşası
çabalarını baltalıyor ve onları insan acılarından, kanından ve göz yaşından doğrudan
yararlanan taraf haline getirmektedir.
Son olarak,
politikacıların suç ortaklığı, bu yapay çatışmanın belki de en sinsi yönünü
oluşturmaktadır. Bazıları askeri gücün gerekliliğine gerçekten inanırken, çoğu
savaş ekonomisinin çıkarlarına hizmet eden finansal teşvikler, siyasi çıkarlar
ve ideolojik önyargılardan oluşan bir ağın içinde sıkışıp kalmış durumdadırlar.
Savunma sanayi şirketlerinin kampanya bağışları, askeri üretime bağlı olarak
kendi bölgelerinde iş vaadi ve küresel sahnede güç gösterme cazibesi, siyasi
kararları etkileyebilmektedir. Politikacılar, kaynaklara erişimi güvence altına
almak, jeopolitik nüfuzlarını genişletmek veya sadece ülkelerinin savunma
sanayisinin satışlarını artırmak gibi temel amaçlara sahipken, söylemlerini
şiddetlendirebilir, muhaliflerini şeytanlaştırabilir veya hatta insani yardım
ya da ulusal çıkar kisvesi altında müdahalelerde bulunabilirler. Askeri
liderlik, savunma sanayi müteahhitleri ve siyasi makamlar arasındaki dönen dolaplar,
çizgileri daha da bulanıklaştırarak, siyaset üzerinde muazzam bir etkiye sahip
güçlü bir askeri-endüstriyel kompleks yaratılır.
Arundhati
Roy'un sözü bizi ürpertici bir gerçekle yüzleşmeye zorluyor: Savaşlar artık
sadece savaşılmıyor, aynı zamanda tasarlanıyor, planlanıyor ve sahneye konuyor.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre,
küresel askeri harcamalar 2024 yılında dünya genelinde 2.718 milyar dolara
(veya 2,718 trilyon dolara) ulaşmıştır. Bu, dünya çapında askeri harcamalarda
art arda onuncu artış yılı olup, 2023'e göre reel olarak %9,4'lük bir artışı
temsil etmektedir. Genel olarak bakıldığında suni Jeopolitik gerilimler, devam
eden açık veya planlı çatışmalar, savaşlar, etnik kavgalar, kabile çekişmeleri gibi
çeşitli faktörler küresel silahlanma yarışının hızlanmasına ve artmasına sebep
olmaktadır.
Düşünün…
Silahlanmaya
harcanan 2.718 milyar dolarla neler yapılır…
Kaç masum can
hayata bağlanır…
Kaç aç insan
doyar…
Kaç anne
çocuğunu yatağa tok götürür…
Kaç fakirin
göz yaşı kurur…
Kaç evsize ev inşa
edilir.
Kaç okul ve
hastane yapılır…
…
Silahlanma
yarışı, silah sanayi üreticileri ve lobileri tarafından titizlikle üretilen,
bayiler tarafından dağıtılan ve politikacılar tarafından onaylanan, hepsi kâr
ve güç uğruna, çarpık bir pazarın nihai ürünüdürler. Bu döngüyü kırmak, kötü hikayeleri
ve söylemleri anlamak, küresel çatışmayı sürdüren köklü ekonomik çıkarların,
adaletsizliğin, eşitsizliğin bir kader olmadığını kabul
ederek radikal bir bakış açısı değişikliği gerektirir. İnsanlığın geleceği, bu
aktörlerin hesap vermesini sağlayarak savaş üretmeye olanak sağlayan yapıları,
ortamı ve çıkar ilişkilerini ortadan kaldırarak gerçek barışa doğru kollektif ilerlemeyle
mümkün görülmektedir.
Comments
Post a Comment